What is left behind after TEDx Istanbul – TEDx İstanbul’dan Bize Kalan Noktalar
As sHR family, on 21th of November, we were at TEDx İstanbul conference. We would like to share our experience and what we’ve learnt (in Turkish).
21 Kasım 2015 günü, yaklaşık 4.000 kişinin katılımıyla gerçekleşen TEDx İstanbul “Connecting the Dots” konferansında “sHR ailesi” olarak biz de oradaydık. Konferansın başında oldukça meraklı ve heyecanlıydık. Sonrasında ise, birçok farklı konuda dinlediğimiz etkileyici ve öğretici sunumla daha fazla bilgi sahibi olduk. Bakış açımızı genişletmiş, yaratıcı, verimli ve üretken olmak için daha güçlü bir motivasyonla dolmuştuk. Peki, bu konferanstan “bize kalan noktalar” nelerdi?
Farkındalık
Her birey kendi hayatının “başkahraman“ıdır. İnsanoğlu senaryosunu kendisinin yazdığı, aynı zamanda kendisinin yönettiği kısa ya da uzun metrajlı kendi filmine doğası gereği pür dikkat odaklanmıştır. Bu nedenle etrafında ne olup bittiğini çoğu zaman fark edemeyebilir; çevresine karşı vurdumduymaz olabilir. Örneğin, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 10’unun engelli insanlar olduğunu bilmeyebilir. Biliyorsa da onlara nasıl davranması gerektiğinin farkında olmayabilir. İşte tam da bu noktada Düşler Akademisi kurucusu Ercan Tutal, bize ayna tutup bizim gerçekle yüzleşmemizi sağladı. Çoğumuzun “toplumsal körleşme” hastalığına yakalandığımızı ve bunun bile farkında olmadığımızı vurgulayarak şu ana kadar sesine pek kulak vermediğimiz vicdanlarımızı sorgulattı.
Gazeteci ve CNN TÜRK Ekonomi Müdürü Emin Çapa da perspektifi daha da genişleterek tüm dünya olarak evrenin bize ait olduğunu düşündüğümüzü, fakat evrenin bize ait olmadığını “Voyager” aracının dünyayı adeta bir toz bulutu gibi gösteren “tabu yıkıcı” fotoğrafını göstererek vurguladı ve kendimize “bu dünyadaki yerim tam olarak ne / ben gerçekten düşündüğüm kadar önemli biri miyim / neden ‘benmerkezciyim‘ ” gibi soruları sormamızı sağladı.
Dayanışma
Dayanışma, aydınlık günlere ulaşmadaki önemli ögelerden biridir. Dayanışmanın olduğu yerde paylaşım ve yardımlaşma da vardır.
Avukat Gönenç Gürkaynak da konuşmasında buradan yola çıkarak, bizi harekete geçiren şeyin “sevgi bağı” olduğunu belirtip sevginin hor görüldüğü bir dünyanın tehlikelerle dolu olacağını söyledi. Masal anlatıcısı Judith Liberman, dayanışmayı masal anlatmakla bağdaştırıp önemli olan şeyin aynı odada, aynı havada birbirimize bakıp ve “bir” olup hayal kurmamız gerektiğini, ancak bu şekilde hayallerin gerçeğe dönüşebileceğini belirtti.
Ülkemizde, neredeyse herkes tarafından bir başarı hikayesi olarak görülen Oy ve Ötesi de dayanışmanın nasıl da güzel şeylere gebe olduğunun bir göstergesi. Bu başarılı sivil toplum kuruluşunun kurucu üyesi Sercan Çelebi, bu noktaya hızlı bir şekilde aksiyon alarak, tarafsız ve bağımsız hareket ederek, sahiplenerek, büyüyerek, yenilenerek, dinleyerek ve anlatarak geldiklerini belirtip dayanışmanın oluşmasında hangi etkenlerin kilit rol oynadığını bizlere göstermiş oldu.
Umut ve Azim
Kurulan hayalin gerçeğe dönüşmesi zaman alabilir. Hayatın belli yer ve zamanlarında hayallerimizin önüne çıkacak engeller olabilir. Bu engeller kimi zaman hayal kırıklıklarına yol açabilir ve bizi kurduğumuz hayallerden vazgeçme noktasına getirir. Ama her şeye rağmen aynı istek ve arzuyla yola devam etmek ve içimizdeki umut ışığını korumak çok önemlidir.
Bu bağlamda TEDx konuşmacılarından biri olan caz sanatçısı Karsu’yu* örnek vermek gerekir. Hollanda’da yaşayan Türk kökenli Karsu, kendi hayat hikayesini ele alarak, konservatuvara alınmadığı, 200 kişilik gösteri salonunda 20 kişiye konser verdiği günlerden, Prince, Stevie Wonder gibi duayenlerle aynı caz festivallerinde yer aldığı günlere nasıl geldiğini anlattı ve “iyi bir şeyler yapmak için her zaman bir yol olduğunu” belirterek işler yolunda gitmese bile insanın hayallerinden vazgeçmeyerek bu durumu tersine çevirebileceğini göstermiş oldu.
Mutfak Sanatları Akademisi kurucusu Mehmet Aksel ise hayatında birçok girişim yapıp bir o kadar da hüsranla karşılaşmasına karşın yaşadıklarını bir tecrübe olarak alıp, denemekten vazgeçmeyip, risk alarak ve en önemlisi birçok kişiye danışıp yine de kendi bildiği yoldan emin adımlarla ilerleyerek başarıya nasıl ulaştığını anlattı.
Konferansın en etkileyici konuşmalarından biri olan ve birçok izleyici tarafından ayakta alkışlanan Ahmet Naç, bize liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece bizden/içimizden biri olduğunu hatırlatarak umutsuzluğa düştüğümüz, çabalamaktan vazgeçtiğimiz anlarda onun yaptıklarını ve yapmak istediklerini düşünmenin içimizdeki gücü bulma konusunda yeterli olacağını gösterdi. Orada bulunan tüm dinleyicilerin içine umut tohumlarını ekti ve aslında aydınlık yarınların çok basit bir formülü olduğunu gözler önüne serdi: “Yaptığın işi en iyi şekilde/hakkını vererek yapmak ve bunun sorumluluğunu özgür iradenle kendi üstüne almak”.
Liderlik
Literatürün dikte ettiği gibi lider olmak için herkes tarafından kabul edilmiş belli başlı kriterler pek de olmayabilir. İnsanoğlunun olağanüstü özelliklere sahip olmasını beklemek abartı da olabilir. Aksine, liderler içimizden ve farklı farklı özelliklere sahip olarak ortaya çıkabilirler. Bu bağlamda iki konuşmacının örnek aldığı iki liderden bahsetmek mümkün.
Bunlardan ilki Kolektif Yaratıcılık Başkanı Cem Topçuoğlu’nun idolü diye bahsettiği, Nazım Hikmet’in üvey oğlu Memet Fuat. Sahne arkasında kalan, vitrinlerde pek görünmeyen, ancak birçok kişiyi derinden etkilemeyi başaran, adını tarihe büyük harflerle kazıyamamış olsa da insanların hayatlarına dokunarak bundan daha fazlasını başarmış büyük lider. Bizler Mehmet Fuat’tan o gün çok şeyler öğrendik: Onun ekibini tanımaya ne kadar değer verdiğini, ekipteki isimlerden çok o ekipte bir kültür yaratmaya çalıştığını, insan yetiştirmenin çok önemli olduğunu ve her zaman yenilerini de yetiştirmek için çaba göstermek gerektiğini, bir konuyu bilmiyorsak bile araştırma yaparak o konuda başarıya ulaşılabildiğini….
İkincisi ise Ahmet Naç’ın konuşmasının ve yaptıklarının tümünde etkisi görülen, dünyada neredeyse herkes tarafından tanınan ve saygı duyulan Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk. Ahmet Hoca, bizlere “dersimiz hayat bilgisi” deyip, çoğumuzun Atatürk hakkında bildiği özelliklerinden farklı olarak, O’nun kendini bu ülkeyi geliştirmeye ve eğitmeye adamış, asıl unvanı başkomutanlıktan çok başöğretmenlik olan, harpte bile ülkeyi nasıl bir adım ileriye götürebileceği üzerine kafa yoran idealist bir lider olduğunu vurguladı. Üstelik, Atatürk’ün “Eğer benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi tercih edin” sözünden yola çıkarak liderlik egosundan arınmış, içimizden biri olduğunu ortaya koydu.
Bu konferanstan ayrılırken “sHR ailesi” olarak diğerleri gibi hepimizin içindeki umut tekrar yeşerdi ve kendimizi bir kez daha doğrulamış olduk. Bu konferansta 4.000 kişilik bir kitlede ayakta alkışlanan, seyircinin yüreğine dokunan iki konuşmacı vardır. Bunlardan biri Ahmet Naç ve diğeri Karsu idi. Bu iki isim aslında ortak bir paydada buluşuyorlardı. Bu kişiler yaptıkları işe canla başla sarılmışlar ve en önemlisi işlerini severek yapıyorlardı. İnsanların gözündeki “başarı” algısının değişmesi için çok güzel örneklerdi. Bir kişinin yaptığı işte başarılı olması ve bunun başkaları tarafından takdir görüp görmemesi, o kişinin “eğitim geçmişi/çalıştığı firmaların global olması/ yabancı dil bilgisi vb” gibi alışılagelmiş kriterler ile doğru orantılı değildi. Yaptığınız işi gönülden yapıyorsanız sizi ayakta alkışlayan binlerce/milyonlarca kişi her zaman olacaktır. sHR. ailesi olarak “gül bahçesi yaratmak ve kokusunu duymak için”yaptığımız işi aynı şekilde yapmaya devam…
>>>> * Yazımızı okurken Karsu’yu dinlemek güzel olur 🙂 Biri hüzünlü, biri coşkulu iki şarkı; ama ikisi de bizden!
>>>>> Ayrıca yandaki butonlara tıklayarak yazımızı çeşitli platformlarda paylaşmanız bizim için çok değerlidir!