What happens in Human Resources Summit, doesn’t really stay in Human Resources Summit! – Boğaziçi Üniversitesi İnsan Kaynakları Zirvesi’ni Zirvede Bırakalım!
(As sHR. Consultancy, on the 25th of March, we were at Bogazici University Human Resources Summit to discuss HR practices. The post is written in Turkish since most of the topics in the conference were analyzed in Turkish. )
25 Mart, Cuma sabahı yağmurlu bir güne uyandık. Hava kasvetli de olsa; öğrenmek, sorgulamak ve sürekli kendini geliştirmek arzusuyla yanıp tutuşan bizler, tarihi dokusunu korumayı başaran bir salonda (Boğaziçi Üniversitesi, Albert Long Hall’ta) uluslararası ve ulusal birçok değerli konuşmacının süzgecinden geçirip paylaşmaya değer bulduklarını sünger gibi çekmek için bir araya geldik. İstanbul’un nefes kesen boğaz manzarısını görmek ve tekrar bilim yuvasında olmak bizi ayrıca heyecanlandırıyordu. Bu günden arda kalanları, sHR.’ın kaleminden sizlerle paylaşmak isteriz. Gün paylaşma ve paylaşımları çoğaltma günüdür. (“What happens in Human Resources Summit, doesn’t really stay in Human Resources Summit!”:)) Orijinal videoları izlemek için linke tıklayabilirsiniz: https://www.youtube.com/channel/UCnBXKZpm_w49qBRwMZQcA3w
İK Zirve, Top Ten Leadership Global Guru olan Arthur Carmazzi’nin “Lessons from the Monkey King” adlı aksiyon dolu, ilham verici ve kalabalık katılımcı kitlesini interaktif bir şekilde tutmayı başarabilen hikaye içerikli konuşması ile canlı canlı başladı. Arthur konuşması boyunca ilişkisel çemberin en merkezinde bulunan kişinin aldığı ya da almadığı aksiyonlardan kendisinin sorumlu olduğunu ve bu bakış açısının dalga etkisiyle bu çemberin çevresindeki her bir parçayı etkilediğini belirtti. Odak noktasının oldukça önemli olduğunu vurgulayan Arthur, hayatımızda ilerlerken gerçekten doğru şeyler üzerinde odaklanıp odaklanmadığımızı bize tekrar sorgulattı. Aslında vermek istediği mesaj çok açıktı:İş dünyasında ve diğer dünyalarda da güven ortamının yaratılabilmesi için, herkesin kendi hayatının dümenini eline alması gerekliliği ve başkalarını suçlamaktan uzak durulması! Arthur’un konuşmasının hemen ardından salondaki katılımcıların iç sesleri (çoğu zaman dış sese de dönüştü) yankılanmaya başladı: “Teoride çok güzel, ama pratikte bu pek mümkün değil!” Bu sesler bana Arthur’un konuşmasının seyircideki etkisinin toz ve gaz bulutundan ibaret olduğunu gösterdi.
Hemen ardındaki oturumlarda, İK alanındaki dünya klasiklerimiz masaya yatırıldı: “Yeteneklerin kazanılması, kazanıldıktan sonra yeteneklerin yönetilmesi, çalışanların liderlerinden beklentileri, çalışan bağlılığı, kurumlardaki liderlik davranışları, kuşaklar arası farklılıklar (X,Y ve Z), işveren markası, kurum kültürünün önemi vb.” Aslında bütün konuşmaların özünde verilmek istenilen mesaj şuydu: “Çalışanlar insandır; öncelikle insan olduklarından dolayı değerlidir ve bu değerin onlara yöneticiler ve şirketler tarafından verilmesi gerekir. Bunu yaparken onlara sorumluluk ve özgürlük verin; güvendiğinizi ve kurumun en önemli parçası olduğunu hissettirin. Bu temel yapı taşlarını oturttuktan sonra kişilerin gelişimlerini destekleyen ve aslında Maslow’un piramidindeki son basamak olan “kişinin kendini gerçekleştirme ihtiyacını” karşılayabileceği bir ortam yaratın! ” Aslında bu mesajı David Zinger’in “Çalışan Bağlılığı” adlı sunumunda verdiği ve benim çok beğendiğim benzetmeyle daha iyi somutlaştırabiliriz: Çalışanlara, akıllı telefonlarınıza nasıl davranıyorsanız öyle davranın. Onlarla yakın temas kurun; bir problemi olduğu zaman anında çözüm için çabalayın, güncellenmeleri her zaman yapın, kısacası onsuz bir dünyanın pek mümkün olmadığını, onun hayatınızı ve işinizi kolaylaştırdığını aklınızın bir köşesinde tutun!
Bütün panellerde bunlar konuşulurken içimdeki ses hep şunu diyordu: Bilişim sektörünün olmazsa olmaz temel ilkesi, yaklaşımı bunlar; keşke bütün sektörler bunun farkına varabilse ve bu şekilde bir tutum sergileyebilseler; o zaman iş dünyası daha yaşanılabilir, huzur bulunan, nefes alınan yeşil bir dünya olabilirdi. Bunun da ötesinde, bu konular çözüme kavuşabilseydi insan kaynakları ekosisteminin içindeki profesyoneller olarak yeni dünya klasikleri üretmeye, ufkumuzu genişletmeye başlayabilir, enerjimizi bu kanallara akıtabilirdik.
Bunların yanısıra benim aklımda ve gönlümde en çok iz bırakan panel son paneldi: “Kriz Ortamında İnsan Yönetimi” . Hem moderatörü olsun hem konuşmacıları olsun (beyin cerrahı, acil tıp anabilim dalı öğretim görevlisi ve pilot) farklı disiplenlerden kişiler olarak ufkumuzu genişletecek çok değerli bilgileri bizimle paylaştılar. Bu paneli günün “en beğenileni” listeme alma nedenimin altında belki de iki temel neden yatıyordu:
- Samimi, sıcak ve kendini kanıtlama çabası gütmeyen bir atmosfer içerisinde söyleşinin gerçekleşmiş olması
- Farklı bakış açılarını sunabilmeleri, ve bu bakış açılarından beslenebilmemize katkı sağlayabilmeleri
Öncelikle kriz ortamında insan yönetimi konusunun bu mesleklerdeki kişilerin deneyimleri ile harmanlanmış olması çok doğru bir seçim olmuş. İnsan hayatının sorumluluğunu birebir, aldıkları her nefeste her daim hisseden meslek sahipleri olarak vurguladıkları mesaj her birimizin kulağına küpe niyetindeydi: Bu iş bir takım işidir ve takımdaki her bir kişi bu sorumluluğu ayrı ayrı hissetmelidir!
Pilot Murat Erkan Noyan, pilotların alçakgönüllü, yaklaşılabilir, özgüveni yüksek ama egosunun mutlaka ve mutlaka düşük olması gerektiğini defalarca vurguladı! Bunun yanısıra pilotun paylaştığı her bir bilginin somut verilere ve dokümanlara dayanarak ispat edilebilir olması gerektiğini belirtti. Aslında pilotun bu sözleri iş hayatında başarılı olmak isteyen her bir profesyonelin dikkate alması ve aklından çıkarmaması gereken şeyler (‘İK alanındaki profesyonellerin dikkatine!’ çağrısı yapmadığımı, bütün çalışanların önem vermesi gereken bir konu olduğunu tekrar vurgulamak isterim.)
Son sözlerimi yine sayın pilotumuza kulak vererek bitirmek istiyorum: “Bildiğiniz şeyleri yönetebilirsiniz, ama önemli olan bilmediklerinizi yönetmek ve değişen öncelikler karşısında en doğru kararı verebilmek”. O zaman son sözlerim değerli İK profesyonelleri sizlere: Her bir insan hikayesi, hayattaki tutkusu, öncelikleri farklı olan yeni bir bilinmeyendir. Sizin en önemli işiniz de bu bilinmeyeni en iyi şekilde anlamaya çalışmak ve bunun için çabalamaktır. Dikkat edin yönetmek demiyorum, anlamaya çalışmak ve çabalamak diyorum; çünkü yetenekler yönetilmekten hoşlanmazlar, yönetişimden hoşlanırlar!