On Pain and Happiness | Acı ve Mutluluk Üzerine Felsefik Bir Bakış

–This article is about pain, happiness and their correlation i.e. relationship from a philosophy perpective, and published originally in Harvard Business Review Turkey Blog on 07.01.2016.

Bu yazının aslı, 07.01.2016 tarihinde Harvard Business Review Turkey Blog‘ta yayınlanmıştır.–


Kendinize cesaretle “niçin çalışıyorum” sorusunu sorarak yine tüm cesaretiniz ve dürüstlüğünüzle bu soruya yanıt veriyor musunuz? Ya da verebiliyor musunuz? Yaşamdaki amacımız ve bu amaca giden yolun neresinde olduğumuzla ilgili olan bu soru – yanıtın zihnimizde oluşmuş olması, birey olarak evrendeki varoluşumuz ve yerimizin bilinci açısından oldukça önemlidir ve eksikliği durumu kişinin bilinçsizliğini ve/veya boşvermişliğini gösterir. Oysa bu sorunun biraz değişmiş biçimi, “niye çalışıyorum ki”, diğerinin tersine aklımıza daha çok gelen bir sorudur. Aslında bu küçük biçim değişikliği, önümüze bambaşka bir anlam koyar; çünkü bu ifade beraberinde pesetmişliği, vazgeçmişliği, gereksizliği, mutsuzluğu, bıkmışlığı, umutsuzluğu ve tükenmişliği getirmektedir.

Bu soruyu kafamızda doğuran bir başka durum da, kişinin kendisini bütünüyle verdiği, hatta adadığı bir yolda üstüste ya da alışık olmadığı yenilgi, bozgun ya da başarısızlık yaşamasıdır. Böyle bir zamanda kişinin isteği ve umudu azalır, bunlar onu güçsüz kılmaya başlar ve kişi çabalarını sorgulayarak bunların aslında ne kadar “anlamsız”, “gereksiz” olduğu sonucuna varır. Oysa zorluk yaşamak, acı çekmek, kendini kötü hissetmek akıllıca değerlendirildiğinde kötü değil, iyi birşeydir.

Nietzsche

Yazının devamı için şurayı tıkladığınızda, kendinizi bu maceralı düşünüş yolunun şu alt başlıklarında bulacaksınız:

  • Zorluk yaşamak akıllıca değerlendirildiğinde iyi birşey midir gerçekten?
  • Gerçek hayattan örnekler: Montaigne, Stendhal ve Goethe
  • Büyüyüp heybetle göğe uzanan bir ağaç, kötü hava koşullarına, fırtınalara boyun eğmiş midir?
  • Problemin değil, çözümün parçası ol!

Unutulmaması gereken, gerçekte her problemin, çözümünden geriye doğru bakıldığında artık bir problem değil, araç işlevinde bir yapı/yol olduğudur. Problemi çözmek ise önce onu tanımak/anlamak, sonra da içimize nüfuz etmekle olur. Kendi kendini problemlere nüfuz etmekten alıkoyan, kendini etkileşime kapatan insanın genellemelerinde “bunu zaten biliyorduk” çokbilmişlik tavrı gizlidir. Oysa problemi tanımak ve nüfuz etmek, karıştırmalarını (confusion) farketmeye duyarlı, araştıran/düşünen, anlamak isteyen insanı gerekli kılar. Ne derler bilirsiniz: “Çözümün parçası değilseniz, problemin bir parçasısınızdır”.


Kişisel not: 

  • Yazıdan keyif aldıysanız aşağıya yorum yazarak bunu paylaşmaktan çekinmeyiniz.
  • Daha fazlası için sHR Company Page‘ini de takip ediniz.

Leave a Reply