“My Dear! You are not generous to show your love!” – “Sevgi” Konusunda Cimrisin Be Güzel Kardeşim!
(This article is about difficulty of saying “I love You” to the ones who are important in your life. To make the statements clear in its own emotions and emphasis, the post is written in Turkish.)
…………………………………………………….
………………………………………………………………
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklnıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil
Ne kadar güzel ve yalın bir şekilde anlatmış Behçet Necatigil “sevgi” konusundaki cimriliğimizi, kalbimizdeki akrebi. “Sevmek” çoğumuz için mesele bile değil. Hepimiz bir şeyleri seviyoruz: Ailemizi, eşimizi, köpeğimizi, doğayı, yeşili, denizi… Alabildiğince sevgi doluyuz aslında. Ama söz konusu sadece “sevmek” değil de sevgimizi dile getirmek olunca sanırım sınıfta kalıyoruz.
“Sevgi” gibi anlamlı ve sıcacık bir duygunun davranışlarımızda vücut bulamayışının ve dilimizden akamayışının nedenleri neler? Gelin hep birlikte masaya yatıralım bu konuyu. En yakınlarımıza sunduğumuz bahanelerle başlayıp, çemberi genişleterek iş hayatındaki ilişkilerimize kadar ele alalım:
Ailede “Seni Seviyorum”un Yeri:
“Koşulsuz sevgi” denilince aklımıza gelen ilk kişi “ebeveyn”ler olur. “Koşulsuz sevgi” sevginin katıksızıdır; koşullardan bağımsız (“If then else” kalıbı uygulanmayan) ve beklentisiz olanıdır. Koşulsuz sevgi ortamındaki taraflar birbirlerine sevgilerini dile getirme konusunda çekimser davranabiliyorlar. Hatta, “İlla sevdiğimizi söylemek mi lazım; bunu başka şekilde anlatmanın yolu yok mu?” gibi düşünceler de destekleyebiliyor sevgiyi dile getirememe davranışını. Örneğin, ebeveynler çocukları dışarı çıkarken “Ceketini giy, hasta olursun!” derler; ya da hastalandığında sıcacık bir çorba yaparlar, şefkatle sabaha kadar başucunda beklerler. Biz de bu davranışların sevildiğimizi anlamak için yeterli olduğunu düşünürüz; hatta “Seni seviyorum” demekten daha değerli olduğuna dair algılar oluştururuz.
Aslında çocuklar büyüdükçe bu algı ve beklentiler de fazla değişmez, hatta daha da sağlamlaşır. Bazen yeri gelir sorgularız “Neden anneler/babalar bizi sevdiklerini söylemezler?” diye. Bunu daha onlara sormadan aklımıza yanıtlar peşisıra geliverir: Onlar da kendi anne/babalarından böyle görmüşlerdir. Aramızda jenerasyon farkı vardır bir de. Hal böyleyken bir beklentiye girmek yerine olanı olduğu gibi kabul etmek en acısız olanıdır.
Çocuklar da ebeveynlerine sevdiklerini söyleme taraftarı pek değildir hani. Onlar da sevgilerini davranışlarıyla göstermeyi tercih edenlerdendir: Boş zamanlarında onları ziyaret etmek, bayramlarda ellerini öpmek, anneleri/babaları yaşlandığında onlara bakmak vb. Kocaman adamların “Seni seviyorum anneciğim/babacığım” demesi ne kadar çocuksu zaten değil mi?
Romantik İlişkilerde “Seni Seviyorum”un Yeri:
Sevgiyi dile getirme konusu romantik ilişki boyutunda ele alındığında durum daha da çetrefilleşiyor. Bu ilişki boyutunda “sevgiyi dile getirme” konusu kutsallaştırılıyor sanki. Çoğumuz sevgimizi şarap misali kalbimizde bekletiyor, yıllandırıyoruz. Kimsenin aklına son kullanma tarihi geçen gıdalar gibi bozulabileceği ya da küflenebileceği gelmiyor.
Bu ilişki boyutunda sevgi koşulsuz da değil hani; “eğer” ve “çünkü”ler üzerine kurulu. Bu nedenle karşı taraftan bekleme de söz konusu olabiliyor: “Eğer sen söylersen söylerim sevdiğimi.” Onu da “Ben de seni…” şeklinde yapıyoruz çoğu zaman. Daha fazlasını yapamıyoruz, çünkü dilimiz “seni seviyorum” diyebilmek için fazla paslı.
Bir de sevgimizi sık dile getirirsek değersizleşeceğinden, anlamını yitireceğinden korkuyoruz. Bu nedenle tıpkı aile ilişkilerimizde olduğu gibi “dolaylı” yollar arıyoruz sevgimizi göstermek için: En sevdiği oyuna iki bilet alıyoruz örneğin…
Kısacası savunma mekanizmalarımızın ardı arkası kesilmiyor be canım kardeşim! Oysa sevdiğimizi bağıra çağıra dile getirsek, ırmak olup coşsak, güneş olup doğsak, dilimizin pası, kalbimizin buzu çözülse daha güzel olmaz mı? “Sevgiler paylaşıldıkça da çoğalabiliyor.” Bir bakış açısıyla bakacaksak bu olaya bir de böyle bakalım be güzel kardeşim!
Arkadaşlıkta “Seni Seviyorum”un Yeri:
“Dolduramaz boşluğunu ne ana ne kardaş. Bu en güzel bu en sıcak duygudur arkadaş.”
Arkadaşlıktan bahsedince bu şarkı fısıldayıverdi kulaklarımda. En yakın arkadaşlarımızla kol kola, omuz omuza bu şarkıyı söyleyip “dostlukların” değerli olduğunu birbirimize hatırlattığımızı canlandıralım gözümüzde. Şarkı bittikten sonra da kapanışı birbirimize sarılarak yapıyoruz hani. İşte arkadaşlarımızla yürüyoruz beraberce el ele, “Seni seviyorum” sözcükleri dillerde.
Arkadaşlık, dostluk ilişkilerinde “sevgimizi dile getirme” diğer ilişki çeşitlerine göre daha az sancısız olanı sanki. Özellikle başımız dara sıkıştığında, yanımızda zor gün dostumuz varsa dökülüveriyor sevgi sözcükleri ağzımızdan. Serde erkeklik varsa “seni seviyorum” yerine “iyi ki varsın dostum” oluyor bu çoğu zaman tabii. Hangi ilişkide kolay oldu da bunda daha kolay olsun?
Bu ilişki boyutunda sevgimizi dile getirmekten bizi alıkoyan algı belki şu: “Sevdiğim, benim için değerli olduğu için arkadaş değil miyiz?“ Çünkü kişi arkadaşlarını seçici geçirgen zardan geçirip hayatına alıyorsa eğer; zaten bu zarı oluşturan maddelerin içinde sevgi öncelikli olanlardandır. Gerisi teferruattır.
İşte “Seni Seviyorum”un Yeri:
“Birbirimizi sevmek zorunda değiliz, ancak birbirimize saygı duymak zorundayız!” Takım çalışması gerektiren işlerde takımdaki kişileri bir arada tutan yapıştırıcı maddenin “saygı” olması gerektiği daha takım oluşturulmadan önce bu alışık olduğumuz sözlerle ortaya konulur. İş dünyasında duygulara pek yer yoktur; bir takım insanlar, bir amaç uğruna, bir çatı altında toplanıp hedefi gerçekleştirmek ve projenin bitiş tarihine yetişmek için koşarlar. Bu koşuşturma ve performans kaygısı altında insanların iş arkadaşlarına karşı hissettiği olumlu duyguları tartmaya pek zamanları da yoktur. Bu kadar stres altında genelde olumsuz olan duygular patlak verir.
Peki hem yöneticilerimizi hem de takım arkadaşlarımızı sevdiğimiz bir iş ortamı hayal edelim. Mutluluktan seretonin hormonunun havada uçuştuğu, insanların güleryüzle birbirine yaklaştığı ve yardımcı olduğu… Tut ki iş kanununda bile iş arkadaşlarını sevmenin gerekliliğinin geçtiği bir dünya olsun… İnsanlar birbirini sevdiği için; saygı da peşisıra gelebilirdi hani. Sizi bilmem ama benim hayal bulutum hızlı bir şekilde dağılmaya başladı. Yöneticiler topyekün “Hani profesyonellik nerde?” diye bağırıyorlar. Kısacası iş dünyasında bırak “Seni Seviyorum”u, sevgiye bile yer yok gibi görünüyor be güzel kardeşim!
Hayatımızda “Seni Seviyorum”un hiç mi yeri yok peki? Bence kendimize o kadar da haksızlık etmeyelim şimdi. Hayatımızda etken olarak yeri olmasa da edilgen olarak her daim yanıbaşımızda aslında. Anneler gününde aldığımız tabakta, sevgilimize aldığımız tişörtün üstünde, arkadaşımıza aldığımız bardak altlığında, hadi yöneticimiz adına özel sipariş ettiğimiz dolmakalemde de olsun… Böyle olduğunu görünce içimden keşke dilimizde/gönlümüzde değil de, cebimizde bazen akrep olsa diyorum!
Kalemine yureginize sağlık. .ne güzel ifade etmisiniz. Keşke sevgi sözcüğünün utanılacak veya ayıp olma duygusu olmasa..Tebrikler
Güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederiz Esin Hanım. Belirttiğiniz gibi “utanmak”, “ayıplanmak” gibi sevgimizi içimizde tutmaya, çekingen kalmaya yol açan duygularımızdan kurtulup sevgimizi daha özgürce, paylaşarak yaşayıp çoğaltabilsek…